Öne Çıkan Yayın

Başarı Psikolojisi - DTÖ Seminerler

Kızgın Bekleyiş

 



Bembeyaz ve soğuk hastane koridorundaydı. Ayakları geri geri gitse de randevusuna zamanında yetişmeliydi.

Vaktinden 20 dk önce oradaydı. Odanın yanındaki sandalyelerden birine oturdu. İçinde fırtınalar kopuyordu. “Neden?” diyordu. “Neden kendime bunu yaptım ki? Neden kendime özen göstermiyorum? Hayatımdaki herkese saçımı süpürge ederken, kendi sağlığım ne ara bu kadar önemsiz oldu?”

Kendiyle kalıp, kimseyi değil sadece kendini düşündüğü ilk anı yaşıyor gibiydi. Duygularını yokladı, iç dünyasının derinliklerine daldı. Hissettiği şey büyük bir kızgınlıktı. Kızgın ve öfkeliydi. Üzgün ya da kaygılı olması gerekmez miydi?

Tetkiklerden sonra, doktor operasyonun kaçınılmaz olduğunu ve ertelemeden gün belirlemek gerektiğini söylemişti. Bugün de ameliyat öncesi bazı tetkikler için çağırmışlardı. Ameliyattan önce insanlar kaygılanırken Zehra kendine olan kızgınlığını, içinde kendiyle olan kavgayı durduramıyordu.

“Siz de Dr. Mehmet Bey için mi bekliyorsunuz?” sorusuyla irkildi. Yanında oturan yaşlı bayanı o an fark etti. “Evet, 13:00 için randevum var.” diye cevapladı.

Yaşlı bayan sakince konuşmaya devam etti: “Sizin için uygunsa önce ben tetkiklerimi göstermek için girebilir miyim?”

Zehra, hayatı boyunca kurallara uyan biri olmuştu. Kimsenin sırasını almaz, insanların hakkına girmekten ödü kopardı. Ama başka insanların sıraya uymadığı durumlarda da sesini çıkarmaz, yapılan haksızlığı görmezden gelirdi. Zaten şu anda kim gelip sırasını istese vermeye hazırdı, içeri girmeyi hiç istemiyordu. “Tabi ki siz girebilirsiniz benim acelem yok.” dedi. Aslında çocuklar okuldan geldiğinde evde olup onları karşılaması gerekiyordu. Çok fazla vakti yoktu. Bunu düşünürken gözlerinden istemsizce yaşlar dökülmeye başladı. Sessizce ağlıyordu. Gerçekte kimin neye ne kadar vakti olduğunu kim nasıl bilebilirdi ki?

Yaşlı bayan bir mendil uzattı Zehra’ya. “Üzülme! Hayatta her şey bizim için güzel kızım. Gelip geçiyoruz, hastalıklarımız da, dertlerimiz de gelip geçiyor… Gençsin, iyileşirsin ALLAH’ın izniyle…” dedi ve doktorun odasına gitti. 

Zehra yine üzülemediğini fark etti, hissettiği şey üzüntü değil kızgınlıktı. Bu iki duygunun bambaşka şeyler olduğunu şu an idrak etmişti. Başkasının hastalık haberine üzülürdü ama kendi hasta oluşu onu kızdırmıştı. Kendine tahammülü yoktu. Neden kendiyle kavgalı olduğunu anlamaya çalıştı.

Zehra’nın hayatında hep yapması gerekenler olmuştu. Başlı başına bütün hayatı adeta bir “Yapılacaklar Listesi”ne dönüşmüştü. Üniversite, iş, evlilik, birinci çocuk, ikinci çocuk, anne-babaya karşı sorumluluklar… Sanki hayatı bir listeden ibaretti. Ve her satırın karşısına tik atarak bu günlere gelmişti. Dışardan bakınca eksik hiç bir şey bırakmamıştı. Tam zamanında, nerede olması gerekse orada olurdu. Kimin hangi işi olsa o iş çözülürdü. Listede adı geçen herkese karşı nazik, hoşgörülü ve yardımseverdi. Hayatındaki insanlar onun için çok değerliydi. Fakat kendine aynı değeri veremiyordu. Ne zaman bir kahve keyfi yapmaya niyetlense elinde kahvesiyle başka bir işi yaparken bulurdu kendini. Ya da kahvesini bir kenarda unutup, soğumuş kahveyi içerdi. Kendi için yeniden sıcak, taze bir kahve yapmak aklına bile gelmezdi.

Ne zaman biri “Ne içersin?” ya da “Ne yersin?” diye sorsa, “Fark etmez” diye cevap verirdi. Tencerenin dibinde kalan son yemeği tencereden ayak üstü hızlıca yiyip “Yapılması Gerekenler” listesine kaldığı yerden devam ederdi çoğu zaman. 

Nerede yanlış yaptığını anlamaya başladı. Listesinde olmayanlar “değerli” olmaya layık değildi. İnsan “değerli” olmayanlar için de üzülemiyordu haliyle. Listede yoksa, değeri de olmuyordu. Üzülmek yerine kızması, öfkelenmesi de çok doğaldı. Kendini değersizleştirenin yine kendisi olduğuyla yüzleşmek canını acıttı. İnsan ne yapsa kendine yapıyor diye düşündü. Gözlerinden yine yaşlar süzüldü. Bu sefer üzgündü ve birden kendini çok halsiz hissetti. Elini, kolunu kaldıramayacak gibiydi. Fakat tuhaf bir sakinlik sardı içini, öfkesi durulmuş, kızgınlığı geçmişti. “Daha iyi olmak istiyorum.” diye düşündü. Daha iyi olmak için listesine kendi adını eklemeye karar verdi.

 

O sırada, doktorun odasından bir ses duyuldu: “Buyrun, Zehra Hanım. Sıra sizde!”

 

                                                                                  ***** 

Deneyimsel Tasarım Öğretisi Kim Kimdir? Semineri, insan tanıma becerilerimizi geliştirmek ve buna göre iletişimimizi daha kaliteli bir seviyeye getirmek için tasarlanmış özel bir programdır. Bu programda, insanları ve kendimizi daha nitelikli ve detaylı tanıyabilmek için ihtiyacımız olan bilgiler sunulur. 

Deneyimsel Tasarım Öğretisi İlişkide Ustalık Programı, kolayca anlaşılabilen, hemen hayatınıza alabileceğiniz, faydasını tüm ilişkilerinizde görebileceğiniz ve yine tüm ilişkilerinizde kullanabileceğiniz üst versiyon bir programdır. 

Deneyimsel Tasarım Öğretisi Başarı Psikolojisi Semineri, benzersiz içeriğiyle baştan sona bir strateji eğitimidir. Tüm hayatınızda ve süreçlerinizde kullanabileceğiniz, kolayca anlayıp hemen hayatınıza alabileceğiniz ve faydasını toplamda kat kat görebileceğiniz stratejiler sunar.

*****    


 

 

Yorumlar

  1. Bazen en zor yüzleşme, aynada gördüğün kişiyle olandır. Zehra’nın hikâyesi, “kendine iyi bakmak” cümlesinin aslında ne kadar derin bir anlam taşıdığını hatırlatıyor.

    YanıtlaSil
  2. Ne kadar bizden bir yazı.
    Kendine sen değerlisin demeyi hatırlattı.

    YanıtlaSil
  3. Hayatta kendime değer vermedikçe hiçbir şeye hakkettiği değeri veremiyorsun.yaratılanların en kıymetlisi olan insanın kendinin değerini kıymetini bilmek.

    YanıtlaSil
  4. Nerede bir fazla değer varsa bir yerlerde birileri için eksiklik oluyor ve hayat hiç boşluk tanımıyor

    YanıtlaSil
  5. "Kendini değersizleştirenin yine kendisi olduğuyla yüzleşmek canını acıttı. " İnsan nasıl en iyi şekilde kendine değer verir? Acaba bizi yaratan yaratmakla bize en güzel değeri veren değil miydi?onun hürmetine insan kıymetli değil miydi? Ya kendisi sadece listede tık atmakla mi görevliydi? kaleminize sağlık 🌸🌾

    YanıtlaSil

Yorum Gönder