- Bağlantıyı al
- X
- E-posta
- Diğer Uygulamalar
Öne Çıkan Yayın
- Bağlantıyı al
- X
- E-posta
- Diğer Uygulamalar
Selda, birkaç günlüğüne kafa dinlemek için köye, annesinin yanına gelmişti. Annesinin, neredeyse tüm köye hakim bir tepede olan evinin balkonunda kahvesini yudumlarken, bir yandan alabildiğince uzanan ve içinde yeşilin her tonunu barındıran ormanı seyrediyor, bir yandan da çocukluğundaki köy ile aradan yıllar geçtikten sonra geldiği köy arasında nelerin aynı kaldığını nelerin değişmiş olduğunu düşünüyordu.
Birkaç gün olmuştu aslında İstanbul’dan geleli. Şehrin stresinden, işlerinin yoğunluğundan bir süre uzak kalmak istemiş ve ilk aklına gelen çocukluğundan hatırladığı sessiz, sakin, huzurlu ve kendini her zaman mutlu hissettiği köyü olmuştu. Sabahları kuş sesleri ile uyanacak, değil trafik, motor sesi bile duymayacak, annesinin hazırladığı köy kahvaltısının başına oturacak, ormanda kısa yürüyüşler yapacaktı.
Aslında ilk bakışta birçok şey çocukluğunda hatırladığı gibiydi. Bir orman köyüydü onlarınki… Masallardaki gibi ya da filmlerdeki gibi yemyeşil bir ormanın ortasında, akarsuyu ve yeşili bol olduğu için meralarında hayvanların otladığı, şehirden uzak, sakin, sessiz, huzur dolu…
Çocukluğunda geldiklerinde o zaman bu ev yoktu. Dededen kalma büyük evde amcalar, kuzenler hep birlikte yaşarlardı. Yazları bazen şehirden gelen akrabalarla sayıları yirmi kişiyi geçerdi o evde. Yaz olduğu için iş çok olurdu ama herkes bir işin ucundan tutardı. Kimse kimseye sen şu işi yap demezdi. Herkes yapması gereken işi bilir ve kimseye sormadan yapardı; çocuklar da dahil. Her şey o kadar uyumlu o kadar ahenk içinde yürürdü ki… Selda, bizim iş yerinde o kadar organizasyon şemaları yapıyoruz yine de işler doğru düzgün yürümüyor, diye düşündü.
Akşamları gaz lambasının ışığında, büyükler gelen misafirlerle sohbet ederken çocuklarda kendi aralarında oyun oynardı. Düşündü de gündüz o kadar yorulmalarına rağmen insanlar yine de birbirlerine akşam oturmasına gelirdi. Şimdi kimse eskisi kadar yorulmadığı halde birbirlerine misafirliğe neredeyse hiç gelmiyorlardı. Çünkü artık elektrik gelmişti, televizyon gelmişti ve en önemlisi internet gelmişti köye. Sanal ilişkilerden kimsenin gerçek ilişki kurmaya vakti yoktu.
Bir de çocukluğundan hatırladığı alabildiğine uzanan sapsarı ekin tarlaları olurdu, bir başaktan yüzlerce başak bitiren ekin taneleri başları dimdik göğe doğru uzanırlardı. Şimdi ise artık kimse ekin ekmiyordu. Herkes ununu veya ekmeğini çarşıdan alıyordu. O tarlaların birçoğunu orman basmıştı. Zaten köyde ekin ekebilecek genç nüfus da kalmamıştı. Çoğu ihtiyarlardan veya şehirde emekli olduktan sonra köyüne dönenlerden oluşuyordu nüfusun. Her şey başladığı yere geri dönüyor diye düşündü. Kendisi de öyle yapmamış mıydı? İlk bunaldığında aklına köyü gelmişti. Gençlerde vardı elbette köyde ama onlarda ekin ekmekle uğraşmıyorlardı. En fazla hayvancılık yapıyorlardı.
Selda kafasını sol tarafa çevirdiğinde evin hemen yukarısındaki ormanın ne kadar seyrekleştiğini gördü. Öyle ki o ağaçların hemen bitimindeki tarlayı oturduğu yerden görebiliyordu. Oysa çocukluğunda oradaki ağaçlar o kadar sıktı ki değil tarlayı görmek, o sık ağaçların arasından tarlaya yürürken nasıl da zorlandığını hatırladı.
Köye yakın olduğu için herkesin kolayına gelmiş, oradan birer ikişer ağaç kesmişti. Geçen yaz yağan şiddetli yağmurda tarlaları hatta evleri bu yüzden zarar görmüştü. Çünkü o ağaçlar kesildiği için o şiddetli yağmur önüne kattığı her şeyi tarlalarına taşımıştı. Kendi ayaklarına sıkmışlardı farkında değillerdi. Devlet onlara zaten her yıl yakacak odun için senenin belli günlerinde izin veriyordu ama buna rağmen herkes daha fazlasını istiflemek için adeta birbirleri ile yarışıyordu.
Peki ya o ormanın içine veya dere kenarlarına atılan çöplere ne demeliydi. Çocukluğumda buralarda çöp yoktu diye düşündü Selda. O zaman da gelmiyordu çöp kamyonu, bugün de gelmiyor. Ne yapıyorlardı o zaman çöpleri acaba? Belki de bu kadar çöp olmuyordu? Evet o zamanlar doğala çok yakın bir yaşantıları vardı, kendi ürettiklerini tükettikleri için çöpleri neredeyse hiç olmuyordu. En fazla şehirden gelenlerin getirdiği bisküvi poşetleri vs oluyordu. Ama bugün gelinen noktada her şey ambalajıyla marketten satın alınınca her yer plastik atık olmuştu. Geleceklerini yok ettiklerinin hatta çocuklarının geleceklerini yok ettiklerinin farkında değillerdi. Oysa onları bir yerde biriktirip yakabilirler veya şehre inerken biriktirip geri dönüşüm için belediyeye bırakabilirlerdi. Ama kimse zor olanı seçmiyordu.
Annesinin evininin etrafında küçük bir bahçesi vardı. Kendi ihtiyacına göre bir şeyler eker diker kendi kendine oyalanırdı. Bilinçli kadındı annesi diğerleri gibi daha fazla ürün almak adına yapay gübre kullanmazdı. Köylülerden aldığı doğal gübre ile ekerdi bahçesini. Oysa köyde onun haricinde nerdeyse herkes yapay gübreye alışmıştı. Hem kolaylarına geliyordu hem de daha fazla ürün almak gibi bir hırsları vardı. Oysa hiçbir imkan insana sonsuza dek verilmiyor.Çocuklarının hatta torunlarının rızkını yiyerek geçici bir bolluğa sahip olsalar da hani onlarınki de altın yumurtlayan tavuğu kesen köylünün misali hep böyle devam etmeyecekti.
Bir de insanları birbirine eskisi gibi yardım etmediğini gördü. Eskiden imece vardı. Hep birlikte birinin işini bitirirler sonra diğerinin işini yaparlardı. İnsanların muhtaçlıkları ve köyün şehre uzaklığı onları birbirine yaklaştırmıştı. Oysa şimdi kimse bir ücret almadan hiç kimseye yardım etmiyordu. Ne ara bu insanlar bu hale gelmişti. Bunların çocukluğu burada geçmemiş miydi? İnsanların birbirinin işine yardım ettiği bu köyde büyümemiş miydiler?
Evet köy hala sessizdi sakindi, kafasını dinleyebiliyordu. Doğayı kirletmeye çalışanlara inat hala çok güzeldi ama bir köyü köy yapan değerler çoktan yok olup gitmişti, aradan geçen zamanda. Selda gitmese de orada bir köyü olduğunu biliyordu ama o köy bıraktığı köy değildi.
Deneyimsel Tasarım Öğretisi Kim Kimdir? Semineri, insan tanıma becerilerimizi geliştirmek ve buna göre iletişimimizi daha kaliteli bir seviyeye getirmek için tasarlanmış özel bir programdır. Bu programda, insanları ve kendimizi daha nitelikli ve detaylı tanıyabilmek için ihtiyacımız olan bilgiler sunulur. Deneyimsel Tasarım Öğretisi İlişkide Ustalık Programı, kolayca anlaşılabilen, hemen hayatınıza alabileceğiniz, faydasını tüm ilişkilerinizde görebileceğiniz ve yine tüm ilişkilerinizde kullanabileceğiniz üst versiyon bir programdır.
Deneyimsel Tasarım Öğretisi Başarı Psikolojisi Semineri, benzersiz içeriğiyle baştan sona bir strateji eğitimidir. Tüm hayatınızda ve süreçlerinizde kullanabileceğiniz, kolayca anlayıp hemen hayatınıza alabileceğiniz ve faydasını toplamda kat kat görebileceğiniz stratejiler sunar.
Deneyimsel Tasarım Öğretisi İlişkide Ustalık Programı, kolayca anlaşılabilen, hemen hayatınıza alabileceğiniz, faydasını tüm ilişkilerinizde görebileceğiniz ve yine tüm ilişkilerinizde kullanabileceğiniz üst versiyon bir programdır.
Deneyimsel Tasarım Öğretisi Başarı Psikolojisi Semineri, benzersiz içeriğiyle baştan sona bir strateji eğitimidir. Tüm hayatınızda ve süreçlerinizde kullanabileceğiniz, kolayca anlayıp hemen hayatınıza alabileceğiniz ve faydasını toplamda kat kat görebileceğiniz stratejiler sunar.
*****
Yorumlar
evet Selda gibi insan başladığı yere dönüyor fakat aynı şekilde değil.
YanıtlaSilya değişerek ya da dönüşerek...
belki Selda dönüştü ama köy değişti...
Selda dönüştü kendi iyi versiyonlarını buldu. Köydekiler değişti ama dönüşemedi.
SilDeğişim kaçınılmazdır ama dönüşüm için siz hedef belirlersiniz.
Ne kadar x,y,Z kuşağı diye ayırt etsek de aslında her şey başladığı yere dönüyor... Ama eğitimde öğrendiğim değişim ve dönüşüm arasındaki far muazzamdı... Emeğinize sağlık
YanıtlaSilDönem çok zor bir dönem gerçekten, her yerde yozlaşma... Dilerim ki cahilliğimizi hayra sürenlerden olalım... Değişim, dönüşüm hep var...
YanıtlaSilKöylerde artık köylükten çıktı. Sanal dünya köylüyü de esir aldıalesef...
YanıtlaSil